MIME-Version: 1.0 Content-Location: file:///C:/9157A2A9/probiyotik_ve_digerleri.htm Content-Transfer-Encoding: quoted-printable Content-Type: text/html; charset="us-ascii" Kaynak: http://www

Kaynak: http://www.dogaltuz.com/ek_bilgiler.html

• Aromalar

•= ; Asit Baz Dengesi

• Katkı Maddeleri Listesi

•= ; Probiyotik Yoğurtlar

• Meyve Suyu

• Radyoaktif Işınlama

• Katkı Maddeleri

• Fazla Yemek

•= ; İmmun Sistem Aktivat&ou= ml;rleri

Aromalar

Süpermarketten aldığınız meyveli yoğurdun içinde gerçektende meyvelerin olduğuna inanmıyorsunuz değil mi? Çilek, fındık, kayısı, şeftali aromalı yoğurtlar.... Hiç den= ediniz mi meyveleri rondo’dan geçiri= 51;te yoğurtla karıştırmayı? Bu şekilde hiç= ;bir zaman marketteki gibi yoğurt elde edemezsiniz. Gerçek yoğurdun tadının önüne hiçbir zaman geçemezler ve o derece mükemmel karışamazlar. Ama satıcılarda yalan söylemiyorlar ki, “doğala özdeş aroma” deniyor. Peki gerçektende doğal mı? Hi&ccedi= l;bir zaman doğala özdeş çilek aromas= ı çilekten yapılmıyor. Bu çok pahalı olurdu ve çok zahmetli. Doğal kelimesini kanunen kullanabilmeniz için aromanın doğada olmas= 05; gerekir. Ama illaki çilekte olması gerekmez. Peki bu doğada üretilen meyve aromalarına yakın aromalar&#= 305; nerden alıyor gıda sektörü. Tabii ki bakteri, mantar = ve benzeri küçük organizmaları devasa tanklarda üretip fermentasyon sistemi ile elde ediyorlar. Bu şekilde 1 kilo şeftali aromas= ının maliyeti 20000 dolardan 1200 dolara düşüyor ve tadı da daha keskinleştirilebiliyor.

= Size meyve aromalarının üreticilerini tanıştırayım

• Şefta= li aroması =3D Sporobolomyces= odorus (mantar)
• Hindistancevizi aroması =3D Trichoderma= viride (yermantarı)
• Bal aroması =3D Trametes odorata ( ağaç mantarı)
• Fındık aroması =3D Bacilus subtilis ve Corynebacterium glutamicum ( mikrop)

Gıda sektörü avkatları fazla mesai yapmış olmalılar, bu mikropları doğal olarak kan= una kabul ettirebilmek için. Saf tüketici doğal meyve aroması yediğini düşüne koy= sun sektör altın çağını yaşıyor. Özdeş, aynısı demek değildir !! Sadece o gibi tadı var anlamındadır. Kopyası, benzeri demektir. Ama aslında çok farklı bir şey olabilir. =

Bu sadece yoğ= urtta değil her gıda da kullanırlar bilir. S= alamdan tutunda balık tadına kadar. Her doğal maddenin kopyasını yapabilmeyi başaran kimyagerlere tebrikler. Temel tatlar hariç (acı,tatlı,tuzlu= ,ekşi) her tat koku organımızla algılarız. Yanı aslında burnumuzla yeriz. Nezle olduğumuzda her şeyin tadı o yüzden silik alınır. Bu fizyolojik özelliğimizde kendi avantajlarına kullanan kimyagerler ve üretici firmalar tatlarla istedikleri oyunu oynayabiliyorlar. Ö= zdeş sentetik olarak üretilebilen anlamına gelebilir. Sentetikte, doğada olan maddelerin lâboratuarda kimyasal olarak işlenmesinden oluşabilir. Yalnız bir tat oluşturmak isterken karışımdaki bazı maddeler zıt veya başka tatlar oluşturabilirler. O zaman asıl istenen tad= 05; alamazsınız. O zaman ya bu iki belirgin tadın olduğu = bir ürüne koyarsınız ki “doğal” kabul edilsin (baharatlı sürme peynirler gibi) ya= da başka kimyasallar ile istenmeyen tadı oluşturan maddeyi baskılarsınız. Tabi ki kimyasal ürünler çorbası elde etmiş olursunuz.

DİKKAT !! : Yani bir aroma bir&c= cedil;ok maddenin birleşmesinden oluşur. Parfüm gibi. Önemli o= lan sonuçtaki alınan koku ve tattır (tat da kokudur demiştik). O halde demek ki üreticilerde birçok maddeyi karıştırırlarsa aslında doğayı taklit etmiş olurlar. Yani “doğal” ürün yaparlar= .

Örneğin = gerçek kahvede hayvan idrarı, közlenmiş balık parçaları, baharat kırıntıları eklenebili= r. Her şey gerçek tat için. Gıda sektörünün karşısında sonsuz bir imkan vardır. Bu imkanı= ; her şekilde kullanırlar. Bu kimya çorbasının u= zun vadede insan organizmasına etkilerini gösteren bir araştırma henüz yoktur. Kutuda uyumlu ve etkileşime girmeyen bu maddelerin bünyemizdeki etkileşimleri henüz bilinmemektedir veya söylenmemektedir. Yediğiniz gıdalara dikkat edin ve “içindekiler” kısmına güvenmeyin.

Fizyoterapist = Oğuzhan Söylemez

=  

=  

ASİT – BAZ DENGESİ

Hayatımı= z bir denge üzerinedir. Hareket ve dinlenme, huzursuzluk ve huzur, hüzün ve mutluluk, yemek ve yediklerimizi yakmak gibi. Peki bu dengenin bozulması bizi hasta edebilir = mi? Sürekli bünyemize aldığımız gıdalar= 05;n her zaman etkin kullanılamadığı ve atılamadığını düşündünüz mü hiç?

Hepimiz farklıyız ve özeliz. Her birimizin bünyesinde ufak bazı işlevsel farklılıklar olabilir. Bazılarımız tuzu bazılarımız şekeri ve yağı iyi kullanamaya bilir ve bünyesine zarar verir. Her bünyede bu rakamlar aynı olacak ve her birimiz aynı ş= ekilde tepki göstereceğiz diye bir şey söz konusu olamaz . Her birimiz sindirim sonucu oluşan asi= t ve bazik maddelere aynı derece de tepki gösterebiliriz. Kimimiz bünyemizde atamadığımız ve biriktirmek zorunda kaldığımız atık asidik maddelere daha az baz= 5;larımız daha çok tepki gösteririz. Hücrelerimizin içindek= i ve dışındaki ortamın tam bir asit ba= z dengesinde olması gerekmektedir ki yaşamsal fonksiyonlarını sürdürebilsinler. Hücrelerimizin= her biri su havuzunda yüzer gibidir. Bu havuzdan hücrelere ihtiyacı olan oksijen ve gıdalar gönderilir ve atık maddeler uzaklaştırılır.

Örneğin = sigara kullanmayan biri sigara dumanı dolu olan bir kahvede nasıl rahat nefes alamaz ise hücrelerde asidik artık maddelerden rahat edem= ez. Peki hangimizin aklına geldi ki depresyon, nezle, romatizma, diş çürüğü, ekzema, saç dökülmesi, konsantrasyon eksikliği ve kondisyon kaybından asit baz dengesindeki bozukluk sebep olabilsin. Aşırı asit ortam her canlıyı te= hdit eder. Ve biz bu aasidi her an bünyemizde üretiyoruz, gıdalarla bünyemize alıyoruz. Peki aynı hızda atabiliyor muyuz? Kitap üzerinde evet ancak gerçek yaşamda ideal koşullar olmamaktadır. O halde biriken artık maddeleri nereye depolamalı? Yıllar içinde oluşan birikimin nelere s= ebep olabileceğini düşünebiliyor musunuz? “ Sağlık için mi çabalıyorsun, o zaman sana bir sorum var. Hastalığının kaynağına bulmaya hazır mısın? Ancak o zaman sana yardım edebilirim.”HİPOKRAT

Örnek olaylar= ; 1- 49 yaşında kadın; depresif, uy= ku hali, kondüyon kaybı, ayak ve eller= de his kaybı, eklem ağrıları, diş çürükleri ve diş eti hassasiyeti, tırnaklar kırılgan, sinirlilik ve uyku problemleri. Günlük beslenmesi; asit birikmiş bir bünyenin tepkilerini gösteren kadının beslenme alışkanlığında salata,sebze, patates, makarna, pirinç, peyni= r, et, çilek ve turunçgiller gibi asidik meyveler, ve bol bol yoğurt. Ayrıca bol kahve içmek= tedir. Tavsiye edilen beslenme; daha bol baz iç= ;eren gıdalar yemesi ve bol su içmesi. 2 ay sonra kadının= şikayetlerinin tümünde belirgin bir düşme ve kayıp gözlenmiştir. Daha rahat uyur ve dinlenir olmuştur, tırnakları kolay kırılmaz, neşesi gelir, diş sağlığı düzelir, eli= ve ayakları üşümez. 4 ay sonra ise çok daha rahat= lamıştır ve hayata umutla bakar olmuştur. 2- 68 yaşında kadın; eklemlerinde ve omurgasında ağrılar yıldan yıla artmaktadır. Merdiven çıkmakta bile zorlanmaya başlamıştır. Siyatik sorunlarından zaman zaman bakıma muhtaç hale gelmektedir. <= o:p>

Diş eti kanamaları ve diş sallanmaları. Diş doktoru yeni bir diş önermektedir. Günlük beslenmesi; Beyaz ekmek, mak= arna, mısır gevreği, şeker, çikolata ve asidik meyve= ler. Ayrıca bol kahve içmektedir. Tavsiye edilen beslenme; Kahve ve çay bırakılmış, çikolata terk edilmiştir. Düzenli deniz tuzu almaktadır ve bazik gı= da tüketimini artırmıştır. Yeni beslenme alışkanlığından 1 ay sonra merdiven çıkar hale gelmiştir. Bir yık sonra ise şikayeti kalmamıştır ve diş= leri halen sağlamdır. 3- çocuk 6 yaşında; 1 ayd= 5;r kronik grip vakası yaşamaktadır. Diş çürükleri, tırnakları kırılgandı= ;r, kendini hep yorgun ve enerjisiz hissetmektedir. Günlük beslenme; hamur işi ve mısır gevreği fazla tüketmektedir. Bunlarla beraber taze meyve yemektedir ve buda sindirimi olumsuz etkiler. Tavsiye edilen beslenme; fazla meyve ve gevrek tüketimini azaltmal&#= 305; ve ayrı zamanlarda yemelidir. Sebze ve patates yemeli ve toksin atan bitki çayları içmelidir. Bu uygulamadan 5 gün son= ra gribi bitmiştir.

Bir bitkinin yerini değiştirdiğimizde solduğu zaman acaba yerini mi beğenmedi diye sorarız kendimize. Acaba toprağımı iyi değil, hastalık mı var, güneşimi az gör= üyor veya suyumu çok yada az geldi? Evet gerçekte de bitkiyi olumsuz etkileyen etkenleri düzelttiğimizde tekrar kendine gelecektir. Peki ya hücrelerimizi çevreleyen ortamın uygunsuz olması hücrelerimizi nasıl etkiler ? Hasta edebilir mi? Kesinlikle evet.... Hücreler= imizin beğenmediği ortamdan kalkıp gitme gibi bir olanağ= 5; yoktur. Mecbur o ortama ayak uyduracaktır uyduramadığı derecede bir ortam oluşmuş ise sağlığı ve işleyişi bozulacaktır. Vücut sıvıları sürekli olarak yoğun atık ve yabancı madde bombard= 05;manına tutulursa bir süre sonra bu hücreleri ve organları zorlama= ya başlar. Bünyenin etkisiz hale getirebileceğinden ve atabileceğinden fazla toksin madde birikimi bünyemizi canlı hücreler için sağlıklı bir ortam olmaktan çıkaracaktır. Kumun dişlilere verdiği zarar gi= bi asit artıklarda hücrelere ve eklemlere zarar vermeye başlıyor. Her türlü tedavide hücre ortamının dengesi gözetilmelidir. “ Bünyemize aldığımız gıdalar ve içecekler vücut sıvılarımızın birbirine oranını ayarlar” HİPOKRAT

Bir limonu ısırdığımızda nasıl gözlerimiz yaşarır, ağzımız gerilir ve tükürü= ;k salgılarız. Tükürük ile asidi dengelemeye çalışırız aslında. Benzer bir asit sald&#= 305;rısına da hücrelerimiz maruz kalabiliyor. Bu etkiden temizlikte faydalanıyoruz. Tuz ruhu, klorak gibi as= it maddelerle kireci ve kirleri çözüyoruz. Mermer yüze= ye bile nasıl eritici bir etki edebilmektedirler. Belli oranlarda asit gereklidir bünyemizde. Fakat günümüz beslenme adetler= inde ve gıdalarında bu asit oranı tolere edilebilir sınırın çok üstüne çıkmaktadır. Bu asitlerin oranına ve konsantrasyonuna bağıdır. PH olarak tanımlanan asit baz oranında 7 ortadır. O-7 arası a= sidik, 7-14 arası ise baziktir.

Fizyoterapist Oğuzhan Söylemez.

 

=  

BAZI GIDA ve KOZMETİK ÜRÜNLERİNDE BULUNABİLEN
KATKI MADDELERİ LİSTESİ

1

BEBEK MAMASI

E332, E333, E508, whey*(peynir altı suyu),sukroz,laktoz,kalsiyum pantotenat,taurin, inositol*, vitaminler*

2

BİSKÜVİ

E450a, E500, E471*, E481*, E482*, margarin*

3

CİPSLER

E471*, E475*, E481*, E482*

4

ÇİKLET

E101*, E102*, E120**, E141*, E296, E320*, E322*, E330, E420, E421, E422*, E464, E950, E951*, E965, fenilalinin, glukonatlar

5

ÇİKOLATA ŞEKERLEME

E322*, E432*, E433*, E471*, E472*, E476*, E491*, E492*, E493*, E494*, E495*, E434*, E435*, E436*

6

DİŞ MACUNU

Sodyum bikarbonat, gliserin*, Hidratlanmış slikat, sorbitol, tetrasodyum pirofosfat, PEG-6, PEG-32, Sodyum laurils= ülfat, Aroma*, selüloz gum, Sodyum florid, Sodyum sakkarin, cl77891, Cl58000, Titanyum dioksit, kalsiyom glukonat, formaldehit, tri sodyum fosfat, dikalsiyum fosfat dihidrat, mono floro = fosfat

7

DONDURMA

E441**, E471*, E481*

8

EKMEK

E170*, E282, E300, E432*, E433*, E434*, E435*, E436*, E471*, E472*e, enzim karışımı*

9

GAZOZ

E202, E211*, E290, E300, E330

10

HAMUR KABARTMA TOZU

E450a*, E500

11

HAZIR ÇORBA

E100*, E150, E330, E412, E621*, malto dekstrin, pe= ynir altı suyu*

12

HAZIR KEK

E450a, E500, E471*, E481*, E482*, margarin*

13

JÖLE

E100*, E162*, E297, E331, E441**

14

KAHVE KREMASI

E341*,E469, E471*, E472*

15

KETÇAP

E202, E211*, E300, E412

16

KOLA

E150, E338, kafein

17

KREM ŞANTİ

E160*, E339*, E340, E407*, E433*, E435*, E471*, E472*, E475*, E932<= /span>

18

LOKUM

E102*, E110*, E124*, E132*

19

MARGARİN

E160a*, E202, E270*, E322*, E330, E432*, E433*, E434*, E435*, E436*, E472b*, E4= 72c*, E475, E476, E477, vitaminler*

20

MAYONEZ

E432*, E433*, E434*, E435*, E436*, E472c*, E472*e

21

MISIR GEVREĞİ

E101*, E170*, E321*, E339, E341*, E375, folakin (<= span class=3DSpellE>folik asit), pantotenik asit, tiamin

22

NEKTAR (MEYVE SUYU)

E300, E330

23

PASTA

E432*, E433*, E434*, E435*, E436*, E441*,E450*, E471*, E472*, E475*, E477*, margarin*, E500

24

PUDİNG

E102*, E110*, E160a*, E407*

25

TON BALIĞI

E410, E412, E415

26

TOZ MEYVE İÇECEKLERİ

E101*, E102*, E110*, E129*, E171, E330, E331, E341*, E375, E414, E415, E440, E= 466, E500, E551, E950, E951*, E954, maltodekstrin, folakin (folik asit)<= o:p>

27

TUZ

E514, E554, potasyum iyodid

28

YOĞURT

E441**

İşaretsiz " siyah " E numaraları helal kabul edilen katkılar= 05; gösterir.

" kırmızı " E numaraları sağlık iç= ;in tehlikeli katkıları gösterir.

" ** " işaretleri kesin hayvan (çoğunlukla domuz) kökenli katkıları gösterir.(haram)

" * " Bi= tkisel veya hayvansal kökenli olabilir. Alkolle muamele edilmiş veya edilmemiş olabilir.Bu sebeple (şüpheli) kabul edilen katkıları gösterir.<= /o:p>

Kaynak: animal-ingredients.hypermart.net www.foodag.com ve www.muslimconsumergroup.com HACSG (Hiperaktif çocukları destekleme grubu),www.ifanca.org, www.<= span class=3DSpellE>ehalalfood.com, www.eathalal.com, www.whatisinit.com, www.= halalpak.com internet sayfalarından faydalanılmıştır.

=  

=  

Probiyotik Yoğurtlar

Sindirim isteminde alkol, stres, dengesiz ve yetersiz beslenme, diyet ve diğer sebeblerden sorunu olan insanlar uzun süredir = mucizevi bir ürün bekliyordu. Böyle b= ir ürünün çok satması sürpriz olmayacakt= 5; ve öyle de oldu. Ancak yaşam düzeninizi değiştirmedikten sonra hiçbir mucize= vi ürün yoktur ve tarih boyunca da olmamıştır. İnsanın bağırsaklarındaki kiracıları (bakteriler, mikroplar, mantarlar) modern bilimin daha henüz çözemediği gizemlerden birisidir. Her insanda sayıları ve çeşitleri farklıdır, karışımları da öyle.

Milyarlarca yabanc= ı organizma simbiyoz içinde, yani bizden beslenebilirler ama bize de ihtiyacımız olan bazı ürünlerini vermek kaydıyla (vitamin K gibi) , bizimle bera= ber yaşamaktadırlar. Aynı zamanda ilginçtir ki yabanc&#= 305; bakteri ve mikropların öldürülmesinde en ön sırada yer alırlar. Bizi savunurlar. Ama kendini tanrı gibi hisseden insanoğlu bu dengeli sistemide etkilemeye ve yönlendirmeye çalışmak istemektedir. = Bağırsaklaımıza kendi istediğimiz türleri yerleştirmek ile ilgili sayıs= 5;z deney avrdır. Ama her defasında olu= msuz sonuç vermiştir. Varolan misafirl= erimiz başka türleri istememektedir ve yok etmektedirler. O yüzden Prof. Michael Teuber (Z&= uuml;rih teknik fakültesi – İsviçre) sağlıklı bir insanın bağırsak sistemini yönlendirmemiz hiçbir zaman mümkün olmayabilir demektedir. Ancak gı= ;da sektörü bu gibi açıklamaları kabul etmemektedir tabii ki.

Kendi bakterilerini besleyecek oligofruktozları yeteri kadar verdiğimiz sürece bağırsağa ulaşabilirler v= e orada kalabilirler demektedir. Çünkü oraya ulaşıncaya kadar gıdaları eksiktir ve o yüzden hayatta kalamamaktadır denmektedir. Şimdilik sorun çözülmüş gibi görünmektedir (U Gabathuler <= span class=3DSpellE>Trendige Bazilen 1997)<= /span>. Yeteri kadar çok ve düzenli probiyotik yoğurt yerseniz içindeki bakterileri ve onları besleyecek gıdayı da yemiş oluyorsunuz. Yani sorununuzu hayatınızın içinde arayıp çözmekte= nse dışardan başkalarının sizin yerinize sizi iyileştirmelerini kabul ediyorsunuz demektir. Buda her zaman kendi iradesini başkasına teslim eden insanlara ne olduysa size de benzerinin olmasını onaylamanız anlamına gelmektedir.=

Fransız araştırmacılar bu gerçeği araştırmışlar ve şu sonucu b= ulmuşlardır ; Probiyotik yoğurt yendiği = zaman içindeki organizmalar bağırsaklara yerleşmekte ve düzenli tüketimde çoğalmaktadırlar. Ancak yoğurdun bırakılması üzerine derhal azalmaktalar= ve yok olmaktadırlar. Ancak yoğrutla birlikte verilen bakteri cinsi ne ise , o cins kendine en yakın cinsi yok etmektedir. Yani do&#= 287;al olarak olması gereken bakterilerimizi. Bunlarda genellikle Bifidobakterilerdir. Yoğurdu bırakın= ca doğal olarak bifidobakterilerin gör= evini yapacak bir organizma kalmadığı için sindirim sorunları başlamakta ve devam etmektedir. Sizde yoğurdu bıraktım sorunum artarak devam ediyor , ne<= /span> kadar da iyi geliyormuş meğer dersiniz. Kendi bakterileriniz yoğurdu kullanmamaya devam ederseniz belli bir süre sonra çoğalacaklar ve ondan kaynaklanan sorunlarınız orta= dan kalkacaktır.

Probiyotikler İ= ;mmun aktivatörleridir ve bizi korumazlar . Sadece bizim savunma sistemimizi alarm durumuna sokup bizim kendimizi belli bir süre daha güçlü savunmamızı sağlarlar. Ama aynı etkiyi meditasyonla bile sağlayabilirsiniz. Bu konuyu İmmun aktivatörleri yazımda açıkladım. Peki bu ürünleri genelde savunma sistemi zayıf kişiler tükettiği bir geçektir.

Savunma sistemi zayıf kişilerin bağırsaklarından yabancı organizmaların kana ve iç organlara bulaşabileceğin= in de bir gerçek olduğunu biliyormuydunuz. Özellikle (üretici açıklamalarına göre) bu yabancı bakterilerin salgi bezlerine yapışabileceğini biliyormuydunuz. Bu demek oluyor ki , eğer önleyemezseni= z, tüm vücudunuzu sarabilecek bir enfeksiyon ile karşıkarşıyasınız. (Deutsche Molkerei Zeitng 1997) O halde o kadar da sağlık bir ürün olup olmadığını satın alırken bir daha dü&#= 351;ünün isterseniz. Başka bir gerçeği daha hatırlatayı= m. Mide asidinde bu bakterilerin ölmesi ve bun dan<= /span> dolayı dozun yeteri kadar yüksek olması gerektiği. Ya= ni 1 mililitre yoğurtta 1 milyon organizma olmalı ki bağırsaklara yeteri kadar canlı organizma ulaşabilsin= .

Bunun için İsviçre de yapılan bir araştırmaya göre 6= probiyotikin ;
• 2 sinde hiç bakteri olmadığı
• diğer 4 de ancak 10000 bakteri olduğu görülmüştür. (J.C. Brunner Dessertation ETH 1992)

Bir geç bil= im öğrencisininde aklına takılmış olması gerek ki aynı sonuca oda rastlamış. 2 probiyotik yoğurd= un sadece birinde yeteri kadar bakteri olduğunu ispatlamış. <= em>(Jugend Forscht 2000) Peki neden yeteri kadar b= akteri yok. Çünkü yogurdun içindeki bakteriler dışkılardan ve vajinal sıvılardan alınarak çoğaltılmakta. Yani sıcak ve nemli ortamı sevmektedirler. Buzdolabında günlerce saklanması için yaratılmamışlardır. Marketten alırken orada günlerce soğuk yoğurt içinde kalmaktadırlar. B= irde bizim dolabımızda yaşam savaşı vermektedirler. <= o:p>

Lütfen bizlere sunulan her ürünü sorgulamadan kabul etmeyelim. Okuyal= 5;m ve araştıralım. Sindirim sorununuzu yaratan etkenleri orta= dan kaldırmadan hemen dışardan mucizevi ürünlere saldırmayınız. Bu sadece bazı insanları daha da zengin eder.

Fizyoterapist Oğuzhan Söylemez

=  

=  

Meyve Suyu

Yanıl= gı: Meyve suyu küçük büyük herkes için iyidir !!!

Bu tip yanlı&= #351; düşünce kalıplarını doğru gerçeklere dayandırarak oluşturuyorlar. Nasılmı? Meyveler iyidir , o halde meyve suları da iyidir. Ve de bir bardak suda birçok meyvenin suyu olduğuna göre daha da iyidir. YANLIŞ!! <= /o:p>

Ama kimse bu teori= yi sorgulamayı bile düşünemez. Peki<= /span> portakal suyunun ve limongillerin kanser, şeker hastalığı, kal damar hastalıkları, kemik erimesi, kireçlenme gibi hastalıkları yapmada yardımcı = rol oynadıklarını söylersek ne dersiniz. Limon asidi ve vitamin C bağırsaktan demir emilimini arttırdığını ve yukarıdaki hastalıklar= ın hepsinde hücrelerde yoğun bir demir oranın olduğunu söylesek.

Portakal ve limon sularının içimi son 50 yılda 4 kat arttığını ve buna paralel bu hastalıklarında büyük bir hızla arttığını biliyor muydunuz. (Biochemical and Molecular medicine 1995= ) Örneğin sigara içmeyenlerde akciğer kanseri oranı araştırmasında beslenmenin rolü araştırıldığında sürpriz bir sonu&cced= il; yakalanmış. Portakal suyu ve limongiller tüketme oranı ile akciğer kanserine yakalanma oranındaki artış paraleldir. (American journal of Epidemiology<= /span> 1996) Başka bir örnek daha, böbrek taş= 05; oluşması oranı greyfurt, domates ve elma suyu içenl= erde çok daha yüksektir. (= American journal of Epidemiology 1996) 65000 kadın üzerinde yapılan kemik erimesi araştırmasına göre; kalsiyumun kalça kırıklarından korumadığı gibi bir sonuç çıkmasının yanısıra<= /span>, magnezyum-demir-vitamin C tüketme oranında kemik erimesini hızlandırdığı gibi bir ilginç sonuç= ;ta çıkmıştır. (International journal o= f Epidemiology 1995)

Yunanlı araştırmacılarda benzer bir sonuca rastlamışlard= ır. Düzenli meyve suyu içen çocuklarda kemik erimesi kola içen çocuklarla aynı boyutta çıkmıştır. Kemikleri sünger gibi yumuşacık ve kırılgan olduğu görülmüştür. (Scandinavian Journal of= Social Medicine 1997) Özellikle elma ve armut suyu yüksek oranda sorbit (meyve şekeri) içerir. Bu öğütülmesi zor = olan madde sindirim sistemi gelişmemiş bebek ve çocuklarda mi= de ağrısı, gaz ve kusma gibi etkiler yaratır. Meyve sularında tuz yoktur. Bu da çok tüketildiğinde tuz-= su dengemizi altüst eder. Sonuç kusma, kasılmalar, apathie, bulant gibi sorunlardır.

Çocuklarda Aşırı meyva suyu tüketimi gelişim geriliği yaptığını Amerikalı b= ilim adamları bulmuşlardır. Çünkü büyümek için gerekli protein ve yağlar eksik kalmıştır. (Archives of Pediatrics = and Adolescent Medicine 1999 ve British Medical Journal 1999)

Her şeyin fazlası zarardır. Kimseye meyve suyu içmeyin demiyoruz. Ancak her zaman altın kuralı uygulayın. Doğal ve dengeli beslenin. Bir bardak meyve suyunda çok fazla meyvenin ko= nsantresi vardır. Buda aşırı tüketimdir. Bünyemizin kaldırabileceğinden çok iyi olan maddeler de zarara dönüşebilir. Ayrıca meyvenin kendisinde suyunda olmay= an bir çok ekstra artılar da vardır. <= o:p>

Fizyoterapist Oğuzhan Söylemez.

=  

=  

Radyoaktif Işınlama=

Bilmesekte birçoğumuz radyoaktif gıdalar yiyoruz. Ama kanunen radyoakt= if gıda üretmek yasak. Nasıl olabilir demeyin. Gıdaları “kontrol ve ölçüm “ amaçlı ışınlamak kanunen serbest.

Gıdayı <= span class=3DSpellE>konservelemek için değil dolum oranını ölçmek için ışınlamak serbesttir. Nasılmı? Tam dolu konse= rve kutusu yarı doluya göre daha çok gama- yada röntgen ışını emer. Bu sayede içinin dolu= luk oranı ölçülebilir. Gama ışınlayıcısı olarakta<= /span> Americium kullanılır. Americium da Plutoniyum artıklarından geri kazanılmış ürün olarak elde edilir. <= /span>

Az miktarlarda ins= an vucuduna alınması kanunen serbesttir. Anc= ak ışınlanmış kaç gıdayı ne kadar sürede tükettiğimize kimse dikkat etmez. Bu ışınlama da kontrol aşamasında kullanıldığı için tüketiciye bildirilmek zorunda değildir.

Nelermi ışınlanabil= ir?
• Baharatlar
• Ucuz salam ve sucuklar
• Kurutulmuş gıdalar
• Mısır ve yulaf ezmesi
• Konserve gıdalar
• Sürme peynirler
• Hazır patatesler

Bu gıdalardaki virüs, bakteri, mantar, haşereler gibi yabancı organizmaların çoğalmaması için yapılmaktadır. Evimizdeki baharatlarda ki bakteriler aynı hızda çoğalmazlar. Ancak salamın veya konservenin içinde bu parazitler çok büyük bir hızda çoğalabilirler. Bununda önüne geçilmesi gerekmektedir. Ürün, örneğin sucuk gibi, ışınlanacaksa etikete yazılması gerekir. Ancak gıda sektörünün avkatları burda da bir yorumlama yolu bulmuşlardır. Gıda son tüketiciye satıldığında içindekiler kısmına yazılmalıdır diye. Ya= ni sucuğun içine ışınlanmış baharat koy= arsa bunu bildirmek zorunda değil çünkü üretim aşamasında kullanılan bir üründür.

Bundan sonra alışverişlerinizde radyoaktif gıda almak istemeyenlere duyurulur.

Fizyoterapist = Oğuzhan Söylemez

=  

=  

Katkı Maddeleri

Bütün katkı maddeleri kanunen izin verildiği için kullanılıyor.

Gerçekten de öylemi??? Gerçekte her katkı maddesinin kullanıma açılmadan önce, etkilerini ve kullanım biçimlerini araştırmak o kadar uzun ve pahalı bir süreçtir ki kimse bunu yapmak istemez. Hü= ;kümetler ve gıda sektörü dahil.

O zaman ne yapmalı ? Çünkü katkı mad= deleri olmadan modern gıda sektörü düşünüleme= z. Binlerce katkı maddesine (dikkat !) “katkı maddesi olmayan” isimlendirmesi yapılır ve sınıflandırılır. Böylece kullanmak iç= ;in ne izine nede hesap vermeye ihtiyacınız olur. Çünkü kanunen kullandığınız “katkı maddeleri” için izin almak zorundasınız ve kontrol edilirsiniz. &Ccedi= l;ok komik ve çok düşündürücü bir arada. = Evet bu demek oluyorki gıdalarımıza üreticiler “katkı maddesi olmayan” sınıfından bir kimyasalı veya enzimi istediği ölçüde ve karışımda kullanabilir. Esas il= ginç olan noktalardan biride ; daha keşif edilmemiş enzim ve katkı maddeleri içinde bu izin geçerlidir. Yani 5 yıl sonra bulunabilecek bir yeni tür enzimin yasal izni şimdiden vardır. Sağlığa zararlı olup olmadığına bakılmadan!!!

Avrupa da yasa koy= ucu buna izin vermektedir. Türkiye’miz de bu tip kanunlara pek mi özeniyor acaba. Ya da zaten bu uygulama şu anda var mı? Örneğin bir üretici reklamlarda “ hiçbir katkı maddesi kullanılmamıştır” diyorsa bu ifade kanunen doğrudur. Çünkü ruhsatlı 300 katkı maddesinden birini kullanmamıştır. Ama “ katkı maddesi olmayanlar” grubundan istediğini istediği kadar kullanmış olabilir. Peki önceden uzun süreli ve ciddi araştırmalar yapılarak mı ? Bu üreticinin insafına kalmıştır. İsterse hiçbir araştırma yapmadan kullanabilir.

Bazı fare den= eyleri vardır. Ancak bu deneyler saf enzimler üzerine yapılmaktadır. Yani hazır çorba, jelibon, kola, sosis, hazır maya gibi yapım aşamasından geçirilmediği haliyle. Peki 200 derecede pişirilen pastanın içine konan maya ve unun,yoğurdu= n ve diğer katılan maddelerin içindeki “katkı olma= yan “ katkı maddelerinin ısıya ve bu ısıda birbirleriyle olan etkileşimden nasıl bir etki olabileceği düşünülmemekte midir. Bu karışımı uzun vadede tüketen kişinin sağlığı, üstelik kola, hamburger, meyve suyu gibi diğer gıdalarla mide de karıştıktan sonra ki halleri, nasıl etkilenir acaba? Kafanız karışabilir a= ncak sağlığımızla kazanç için çok kötü bir oyun oynanmaktadır. Bundan kaçış= ve bu oyunun sonu yok gibi gözükmektedir.

Modern hayatta karşılaştığımız bir çok üründe katkı maddeleri vardır. Onlarsız üretim mümkün değildir anlayışı endüstrinin anlayışı haline gelmiştir. Bu sebeple her gün bünyemize binlerce katkı maddesi almaktayız. Anlamını bile bilmediğimiz isimle= rden endişelenerek doğal olduğunu zannettiğimiz ürünlere ilgimiz gün geçtikçe artmaktadı= ;r. Bu karmaşaya biraz olsun açıklık getirmek iç= in sizlere bazı katkı maddelerini tanıtmak istiyorum. Çünkü her katkı maddesi zararlı değildir,= her doğal sandığımız üründe zararsız değildir.

Toplumumuzun g= 5;da tüketim alışkanlıkları son 50 yılda ç= ;ok değişmiştir. Sloganımız “ kolay, ucuz ve lezzetli” ve aynı zamanda “doğal- sağlıklı”. İlk üçünü karşılamak için sonuncusundan fedaka= rlık etmek zorunda kalmışızdır. Zamanın azaldığı modern toplumlarda yemek çok vakit almamal= ıdır. Ülkemizde de giderek artan bir şekilde hazır gıdalar yaygınlaşmaktadır. Süpermarketler de satılan ürünlerin %60 büyük gıda üreticileri tarafından tasarlanmaktadır. Amaç çok satmakt= 5;r. Bunun için gıda mühendisleri, aroma<= /span> (tat) uzmanları, Psikologlar, tasarımcılar var güçleriyle uğraşmaktadırlar.

İşin esas önemli kısmı ise bu katkı maddelerinin hepsinin belirtilmek zorunda olmamasıdır! Örneğin sucuk ve peynirlerde kullanılan anbiotik ve antimiyotikler ( Nisin,= Natamisin). Üretim aşamasında üründe kalması (bulaşması) engellenemez az mikta= rda kimyasallar ve katkı maddeleri de belirtilmek zorunda değildirl= er. İlginç olan ise daha önceleri sınır miktar ola= rak belirlenen maksimum gramajların yükseltilmesidir. Önceden kansere yol açan miktar nedense şimdi zararsız oluvermiş ! Alerjik reaksiyonlar yaratabilenler ve/veya kanserojenler ;

* Acesulfam K E950
* Aluminyum E173
* Amaranth E123
* Azorubin E122
* Aspartam E951
* Benzoikasit E210
* Bor asidi E284
* Bifenil (difenil) E230
* Kalsiyumbisulfit E227
* BHA (Butylhydroxyanisol) E320
* Kalsiyumfosfat E341

* Kalsiyumsülfit E226
* Difosfat E450
* Eritsosin E127
* Glutamin Asidi E620
* Guar Çekirdeği Unu E412
* Kaliyumbenzoat E212
* Kaliyumbisülfit E228
* Kalyumnitrat E252
* Kalyumnitrit E249
* Kalyumfosfat E340
* Magnezyumfosfat E343

* Natriyumfosfat E339
* Natriyumnitrit E250
* Natriyumnitrat E251
* Nisin E234
* Fosfor asidi E452
* Sakkarin E954
* Kükürtdioksit E220
* Sorbit E420
* Tartrazin E102
* Trifosfat E451
* Xylit E967
* Şeker likörü E150c-d

Fizyoterapist = Oğuzhan Söylemez

=  

=  

Fazla Yemek

Bünyemize aldığımız her şeyi mümkün olan en yüksek derecede parçalarına ayırmamız gerekmektedir ki faydalanabilelim. Ağzımızdan aldığımız her şey olduğu gibi çıkmaz, sindirim sistemimiz düz bir hortum gibi çalışmaz. Belli bir hızı vardır, çalışma şekli ve yapabildikleri ve yapamadıkla= rı vardır. Bu alma-verme sistemi tüketimin çok olduğu zamanlarda düzgün çalışamaz hale gelir. Giren gıdaları sindirmeye ve parçalarına ayırmaya çalışır.

Ancak bünyeye= kabul edilişi sırasında sorunlar çıkar çünkü ihtiyacı olduğundan çok fazla gıda vardır ve harcayabildiğinden fazlası. Bu fazlayı depolamak zorundadır. Peki depolama hızından fazla gıda alındığı zaman ne olur? İşt= e o zaman gerçek bir kriz söz konusudur. Bu zamanda toplumumuzun önemli kısmı hayati bir hata yapmaktadır: çok fazla yemek yemek. Peki az yemek çözüm mü? Dengeli besleni= rsek evet. Ama bugünün insanı çok dengesiz besleniyor. Ve yetersiz gıdadan birde az tüketmek bünyemizi daha da tehlikeli bir duruma sokar: açlık krizi. <= /span>

Ayrıca di= 7;er bir sorunda çok fazla karışık yememizdir. Yemekleri fazla gıda çeşitleriyle karıştırıyor= uz. Bu karışım tabakta durduğu gibi güzel bünyemizde durmamaktadır. Yüzlerce değişik ürünün birleşiminin nasıl etki yaptığı şu an tam anlamıyla bilinmemektedir. Anc= ak bilindiği kadarıyla iç açıcı sonuçlar yoktur. Sindirim bünyemizdeki enerji tüketim sistemlerinin başında gelir. Nasıl olu= r , halbuki biz enerji almak için yeriz. Paradoks var gibi görünse de sindirimin kendisi vücudu en çok yoran sistemlerin başında gelir.

Almanya’n= 05;n Saarbrücken Üniversitesinden Biyofizik&cc= edil;i Dr. Warnke ve Amerikalı fizikçi <= span class=3DSpellE>Dr.Reams “insanın toplam enerji ihtiyacının %50 ni gıdalardan diğer kalan kısmını ise güneşten aldığını” keşfetmişlerdir. Bu doğ= ;u tıbbının da söylediğinin aynısıdı= r, “ insan chi/prana<= /span> dene bir enerji sisteminden beslenir, ki bu en= erji evreni oluşturan enerjinin ta kendisidir.” Gıdalar yaşamda uyaran görevi gören bir araçtır. Hastalıkların fiziksel bazı sebebleri= ;

• Çok= fazla ve karışık yiyoruz
• Hava ve gıda kirliliği
• Sindirim organlarının aşırı yüklenm= esi
• Sindirim yeteneğinin zorlanması ve aşırı enerji tüketmesi
• Bünyede biriken toksinler, kimyasallar ve ilaçlar
• Bünyenin işleyişinin aksaması ve savunma sisteminin zayıflaması Bünyemizin toksinlerle dolması= her kişide anı ölçüde olmamaktadır. Bünyemizin çöp kutusuna dönmesi, yıllar içinde yavaşça olması ve bu durumdan kaynaklanan hastalıkların klasik tıpta semptomati= k tedavi edilmeye çalışılması yüzünden, yeterli dikkati üzerine çekememiştir.
=

Gıdaları= mızdaki sorunları biraz daha açmak istiyorum;

1- Toplu üret= imlerde yetiştirilen hayvanların fazlaca tüketilmesi. Yaratılışlarına uygun olmayan bir biçimde kesim gününü bekleyen hayvanların depresyona girmeleri sonucunda salgılanan hormonları bizde almaktayız ve depres= yona eğilimimiz artmaktadır. Çabuk büyümeleri ve hastalanmamaları için doğal olmayan gıdalarla ve ilaçlarla beslenilen bu hayvanların etinde biriken bu yabancı kimyasallar aynen bize aktarılmaktadır.

2- Günlük gıdalarımızla çok fazla yağ tüketmekteyiz özellikle de hayvansal yağları. Yağlar ağır metalleri ve kimyasalları çok güzel bir biçimde saklama özelliğine sahiptir. Bu şekilde hayvani yağla= rla o hayvanın maruz kaldığı tüm zehirleri bünyemize almaktayız. Aynısı bitkiler içinde söz konusudur. Tarım ilaçlarını unutmamak gere= kir!!

3- Çok fazla proteinli yemek yiyoruz. Biz köpekler gibi bazı enzimlere sahip değiliz ve proteini çözmekte zorlanırız. Bu proteinler kanımızda asit olarak birikim yapmaktadır ve atılımı böbreklerimizi gereğinden fazla zorlamaktadır. Her insan kan grubuna, aktivitesine v.s. göre değişik oranlarda proteinlere ihtiyaç duyar ki bunlar= 05;n genelde bitkisel proteinler olması daha uygundur. Dünya vü= cut geliştirme şampiyonasına katılmak istemiyorsanız medyada önerilen dozlarda proteinleri almanızı tavsiye etm= em. Çok fazla protein (aminoasit) hücre duvarına yapısmakta ve hücre alışveri= 51;ini engellemektedir. Sonuç olarak kişi kendini yorgun ve enerjisiz hissetmekte ve hastalanabilmektedir.

4- Çok fazl= a unlu gıdalar tüketmekteyiz. Rafine edilmiş şeker, un ve tu= z. Rafine edilmiş tuz (nacl) bu işlem sırasında doğal bileşiminden koparılmakta ve zihir haline gelmektedir. Şekerin ise modern dünyaya yayılması uyuşturucu madde olarak olmuşt= ur. Rafine şeker uyuşukluk, konsantrasyon problemleri, kilo ve bağımlılık gibi bir çok sorunları da beraberinde getirir. Beyaz unda ise besleyicilik namına pek bir şey kalmamaktadır. Esas besleyici kısmı ise hayvanlara verilmektedir. Halbuki= bu üç madde de doğal halinde insana son derece faydal= 05; olabilmektedir.

5- Tükettiğimiz gıdalar esensiyel= , yani kendi üretemediğimiz maddelerden yoksundur. <= /p>

6- Gıdalarımız çok fazla işlemden geçmiştir. Doğallığından eser kalmayan bu gıdalarda yaşam enerjisi elde edecek besleyicilik kalmamıştır. Yemek demek sadece katı madde demek değildir. Gerçek gıda enformasyon verebilen gıdad&#= 305;r yani besler. İnsan enerjik boyutta diğer varlıklardan düzenli olarak enformasyon alır ve verir. Bu alışveriş yaşamı boyunca devam eder. İlaç dediğimiz maddelerde bünyemize girdiği za= man bünyemizin ihtiyacı olduğu bilgiyi ileten enerji paketleri= nden başka bir şey değillerdir. Nasıl bilgisayar sadece elektrikle çalışmaz ise , windows denen bilgi paketine ihtiyacı vardır. Tercüme için tercüme pr= ogramına , hesap için hesap makinesi programına ihtiyacımız vardır. Bu programların bin bir çeşidi bindir çeşit gıdada mevcuttur. Ancak endüstriyel üretim esnasında bu programlar bozulmakta ve bünyemize yaramamaktadır, hatta daha kötüsü t&uu= ml;m programı bozabilmektedir.

7- Çok çeşitli yemekleri aynı anda tüketiyoruz. Bu kadar çeşit gıdanın ve içindeki onlarda katkı maddesinin bünyedeki etkileşimi sonucunda neler olabileceği araştırılmamıştır. Bu çok pahalı bir işlem olacaktır. O zaman bu olasılığı <= span class=3DSpellE>gözardı ederek en ucuz yolu seçen gıda sektörünün kurbanı olmak istemiyorsak mümkün olduğunca az işlenmiş, doğal ve az çeşitli ama dengeli beslenmeliyiz.

8- Kafein , şeker ve alkol içeren sıvılardan fazlaca tüketiyoruz. Bünyemize fayda sağlamayan bu maddelerin fazla oranda alınması birikim yapmakta ve aynı zamanda da bünyemizden su atmaktadırlar. Su ki yaşamsal derecede önemlidir. Hiçbir sıvı içecek suyun yerini tutamaz, ister sporcu ister küçük ister büyük olun. Bitkisel çaylarda aynı derecede tehlikeli olabilmektedirler. Eğer bir öğünden sonra kendinizi yorgun, halsiz ve enerjisiz hissediyorsanız o zaman ne yediğini= ze daha çok dikkat etmelisiniz. Gerçek gıda sizi yormayan= ve ihtiyacınız olan enerjiyi veren gıdadır. İnsan h= er gıdayı aynı anda sindirebilecek şekilde yaratılmıştır ancak gıdaların çeşidini azaltmak ve meyve sebze ağırlıklı beslenmek sağlığı açısından daha uygundur (prof. Claus Leitzmann) Bizim hep daha ç= ;ok yememizi ve içmemizi amaçlayan gıda sektörü, besleyici özelliği olmayan gıdaları tüketmemizi ister. İhtiyacı olan besin değerini (enformasyonu) alamaya= n bünyemiz hep daha çok talep edecektir.!!

Fizyoterapist = Oğuzhan Söylemez

=  

=  

İmmun Sistem Aktivatörleri

Savunma sistemimizi aktife eden her gıda iyimidir. Peki bu g&= #305;dalar her kişide eşit derecede iyimidir, yoksa zararı da olabilir mi. Bunu ispatlayabilecek uzun süreli araştırma sonuçları yoktur. Şunu yerseniz hepinize çok iyi gelir, savunma sisteminiz güçlenir diye bir iddia atamayı= ;z.

Peki savunma sistemini sürekli uyaran bu gıdalar her bedende iyi sonuçlar veriyor mu. Savunma sistemimizin sürekli alarm durumunda durması iyimidir? Örneğin alerjiler de savunma sisteminin aşırı uyarılmasından oluşan bir durumdur. <= span class=3DGramE>Peki her zaman her kişide iyimidir, sağlıklımıdır? Şeker hastalığının tip 1 denen türü de otoimmun sistemin hatalı çalışmasından kaynaklanır. Romatizmada da öyle. Romatizmada savunma sistemi eklemlere saldır= 05;r ve hasar verir. Peki soru şu ; Savunma sistemimizi sürekli uyaran bazı gıdalar aldığımızda bu alarm durumu uzun vadede sistemin kendi kendine de saldırmasını ve hatalı çalışmasına yol açabilir mi ?

Cevap ; bilinmiyor, yeterli araştırma yok. O halde neden süper sağlıklı bir şeymiş gibi gösteriliyor. = ( American Journal of Clinical Nutrition 1997) Tüket ve sağl= ıklı ol, Özellikle düzenli tüketim olması gerektiği vurgulanıyor dikkat ederseniz !! Sür= ekli ve düzenli alarm durumu bünyeyi strese sokar ve yorar. Bu durumu sağlayan mikrop ve bakterilerin (Trichothecene, Chlordan= , Malathion) ufak dozlarda (aşı) bünyeye verilmesinin uzun vadede savunma sistemini yorması ve a= lt üst edebileceği düşünülmüyor mu acaba? Üretimi destekleyen birkaç tane kısa vadeli araştırma sonucu hazırlayarak iddianızı destekleyebilirsiniz. Bu zor bir şey değildir. Buna dayanarak ta gerekli izinleri alıp üretime geçebilirsiniz. Savunma sisteminde rol alan bazı hücrelerin bu gıdalara olumlu tep= ki göstermesi yeterli gelebiliyor. Ancak insanın savunma sistemi çok komplekstir. Birkaç hüc= renin o anki tepkisine göre uzun vadeli ve her insanı kapsayan bir sonuç çıkarmak yanlış olur.

Ayrıca her za= manki gibi kanunun yoruma dayalı olmasından faydalanarak şö= yle ifadeler kullanılabilir ; savunma sistemi= ni destekleyici, bünyeyi güçlendirmede yardımcı, savunma sistemini dengeleyici gibi. Şunu da unutmamak gerekir, Savun= ma sistemi bir çok bölümden oluşur. Bir sistem aşıldığı zaman ve hasar oluşursa daha güçlü bir sistem devreye girer. Sonuçta iyileşme oluncaya yada savaş kaybedilinceye kadar. Savaş kazanılırsa kiş= ;i kendini iyi hisseder, bünye güçlü gözükür.

Bünyede birçok salgı dolaşır ve en yüksek alarm durumu olur. Sonuç aldatıcıdır. Ancak iyileşme olarakta yorumlanabilir !! Ancak sistem yara almıştır. Bu durum suni olarak sürekli ve düzenli olarak oluşturulduğu zaman ne olacağın&#= 305; bilen kimse yoktur. Bu ürünleri genelde savunma sistemi zay= 5;f kişiler tükettiği bir geçektir. Savunma sistemi zayıf kişilerin bağırsaklarından yabancı organizmaların kana ve iç organlara bulaşabileceğinin de bir gerçek olduğunu biliyor muydunuz. Özellikle (üretici açıklamalar= 5;na göre) bu yabancı bakterilerin salgı bezlerine yapışabileceğini biliyormuydunuz. Bu demek oluyor ki , eğer önleyemezseni= z, tüm vücudunuzu ( iç organlarınızı ve akciğerlerinizi) sarabilecek bir enfeksiyon ile karşıkarşıyasınız. (Deutsche Molkerei Zeitung 1997 )=

Probiyotikler İ= ;mmun aktivatörleridir ve bizi korumazlar . Sadece bizim savunma sistemimizi alarm durumuna sokup bizim kendimizi belli bir süre daha güçlü savunmamızı sağlarlar. Ama aynı etkiyi meditasyonla bile sağlayabilirsiniz. Yine sağlığından endi= 51;eli hale getirilen toplum mucize ürünmüş gibi bu ürünleri almaya başlar.

Sonuç milya= rlarca dolar kazanç sağlatan Sahte düş= ünce ;

Probiyotikler sindirim sistemini düzenler ve yardımcı olurlar.

Fizyoterapist = Oğuzhan Söylemez